1875-1878 Bosna-Hersek Ayaklanmasına Karşı Osmanlı Yönetiminin Tutumu (Hasan Şkapur)

13 March 2017

Rahmetli Hasan Şkapur 1913’te Teşany şehrinde doğumuş ve 1975 senesine kadar yaşamış Boşnakların önemli tarihçi ve bilimadamlarındandır. 1935'te Gazi Hüsrev Bey Medresesinden mezun olmuş 1939'da ise Saraybosna Yüksek Şer'i Hakim Okulunu bitirmiştir. Genel olarak bu okuldan 20 yy. ilk yarısında birçok meşhur Boşnak alim ve akademisyen yetişmiştir. Sonrasında Bihaç medresesinde İslam Tarihi ve Arapça Dili hocası olarak çalışmış ardından Banyaluka'ya geçmiş ve orada Lise hocalığını yapmıştır. Akabinde Priyedor şehrine geçer ve oranın Lise'sinde Tarih, Rusça ve Boşnakça dili derslerini vermiştir. 1954'te Priyedor Müzesinde kustos olarak çalışır ve ilerideki senelerde Kuzey Bosna tarihi ile ilgilenir. Osmanlıca ve Arapçası çok iyi seviyede olması hasebiyle tarih araştırmalarına başlar. Banyaluka'da ayrıca Sokollu Ferhat Paşa Cami'inde bir süre baş vaiz olarak hizmet verir. İslam Birliği teşkilatında çeşitli kademelerde hayatı boyunca aktif olur. Bu teşkilatın kadro yetiştirmesinde önemli rol oynamış bir zattır. İlme göstermiş olduğu ilgiyi bir defasında arkadaşına şöyle ifade eder:

„İnsanların arzuları binbir çeşit. Kimileri istirahat etmek için uzun geceleri bekler ben ise kağıta daha çok ilim dökeyim diye.

Kamuoyunda genel olarak en önemli çalışmalarından Sahih-ul-Buhari'nin ilk dört cildini Boşnakça‘ya tercim etmesi ile meşhurdur. Ne yazık ki, tarih dalında yazmış olduğu makalelerine bugüne kadar yeterli ilgi gösterilmemiştir. Osmanlı arşiv belgelerine dayanan bu çalışmalardan bazıları şunlar:

19. Asır Sana Nehri Üzerinde Priyedor Tüccar Filosu, Kozarac Kasabasına Dair Bazı Bilgiler, Osmanlı Döneminde Priyedor, 19. Asır Bosna Krayinasının İletişim Bağı, 1875-1878. Potkozarye Bölgesi Ayaklanmasına Dair Osmanlı Vesikaları, 19. Asrın Son Aşamasında Bosna Krayinasında İktisadi Durum, vb.

Şkapur'un en geniş çaplı araştırmaları, 1875-1878 tarihleri arasında vuku bulan Bosna-Hersek ayaklanması ile ilgilidir. Bu zor işe hayatının on senesini vermiş ve çalışmalarının neticeleri Bosna tarihine önemli katkılar sunmuştur. Osmanlı paleografyasını, klasik tarih ilmini, Kozara Müzesindeki işyerini ve ömrünün en uzun süresini geçirdiği ve ayaklanmanın da merkezlerinden biri olan Priyedor şehrini en güzel ve en verimli biçimde birleştiren bir bilim adamıydı.

„1875-1878 Bosna-Hersek Ayaklanmasına Karşı Osmanlı Yönetiminin Tutumu” başlıklı daktilo el yazması, 367 sayfa ve 50 tablo içeren, yaklaşık 45 yıl eski, bugüne kadar basılmamış ve zaman boyunca ailesi tarafından iyi derecede korunmuş doktora tezidir. Bu tez, 2016 senesinde Bosna-Hersek Osmanlı Araştırmaları Merkezi Derneği'ne basılması teklifiyle teslim edilmiştir. Bu vesile ile yazarın ailesine şükranlarımızı arz ederiz.

Bölge ve geniş Avrupa coğrafyasındaki etkisinden ve oluşturduğu sonuçlardan dolayı, 1875-1878 Bosna-Hersek Ayaklanması haklı olarak tarihçilerin ve diğer araştırmacıların, özellikle tarihin günümüze etkilerini araştıranların ilgisini çekmiştir. Ayaklanmanın, Sırp ve Karadağlıların Osmanlı Devletine karşı savaş ilan etmelerinin temel nedeni olarak sayıldığını ve akabinde yeni Osmanlı-Rus harbine neden olduğunu hatırlatmak kafi olacaktır. Rusların 93 Harbindeki zaferleri, Bâb-ı Âli'de etkilerini daha güçlendirecek ve Rumeli'de (Balkanlarda) siyasi süreçleri kontrol etme imkanını sağlayacaktır. Diğer Avrupalı güçlerin, özellikle San Stefanos'ta imzalanan barış sonrasında kendilerini kandırılmış hisseden Avusturya-Macaristan ve İngiltere'nin (Büyük Britanya) tepkileri, tarafları Berlin Kongresi'ne götürmüş ve nihayetinde 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Antlaşması imzalanmıştır.

Büyük güçler (özellikle Avusturya-Macaristan ve İngiltere), Bosna-Hersek'i Avusturya-Macaristan Monarşisi'ne bağlama isteklerindeki formal gerekçelendirmelerinin kaynağını, halk arasında dini ve sosyal çelişkilere neden olan, yerel gayrımüslimlerin Osmanlı yönetimine karşı güvensizliklerini artıran ve Sırp ve Karadağ Prenslikleri'nin Bosna-Hersek'teki dindaşlarını etki altına almalarını hızlandıran söz konusu ayaklanmada bulmuşlardır.

Berlin Antlaşmasının XXV. Maddesine göre, Bosna tarhinde Osmanlı dönemi de factoolarak sona ermiştir. Ancak Sultan'ın Bosna üzerindeki egemenliği Ekim 1908'e kadar de iureolarak sürmüştür.

Yazarın algısı ve elverişli sosyal ve siyasal iklimin desteği ile sadece 'ayaklanmaya' odaklanmış olan bazı yaklaşımlar, ayaklanmanın kendisi ve Balkanlarda Osmanlı yönetiminin genel karakteri ile ilgili normatif ve baskın söylem olarak kendilerini empoze etmeye başarmışlardır. Bu bağlamda özellikle Vaso Çubriloviç ve Milorad Ekmeçiç'in çalışmaları ön plana çıkmıştır. Her iki yazar da ayaklanmanın ana nedenlerini değişik unsurlara bağlamış olsa da, (Çubriloviç'te ulusal ve siyasal nedenler – Ekmeçiç'te sosyal ve ekonomik nedenler) kitapları, 'isyancıların adil ve haklı mücadelesi' algısını, 'Yugoslav söylemini' ve dolaylı olarak da Sırp ve genel Yugoslav siyasi ve sosyal hedeflerini inşa etmiştir.

Bu somut söylem,  'antifaşizim, devrimci mücadele ve antiemperyalist' kavramlarının baskın olarak işlendiği Yugoslav tarihi anlatısına hizmet etmiştir. Bosna-Hersek ayaklanması, hem 'devrimci mücadele' hem de 'antiemperyalist' anlatısına uygun bir malzeme oluşturmuştur. Anılan normatif kitaplar ve bunlara benzer çalışmalar, Osmanlı Devleti ve kurumlarına karşı sempati beslemeyen, bilakis onlara karşı nefretle dolu ülkelerin arşiv malzemelerine istinaden yazılmış, aynı hisleri taşıyan bireylerin eserleridir. Söz konusu dönemde „Osmanlı'ya dost ülke“ olarak görünen Büyük Britanya arşivlerindeki 1875-78 ayaklanmasına farklı yorumları teşvik eden bir takım çalışmalar bile, konuya çok yönlü yaklaşımın oluşmasını sağlayamamıştır.

Bu çerçevede Hasan Şkapur'un kitabı konuyu yeni bir perspektiften – Osmanlı arşiv belgeleri ışığında - ele alır ve bu konudaki farklı yaklaşım boşluğunu dolduracak zaruri bir unsur olarak karşımıza çıkar.

Şkapur ayrıntıyı arayan bir tarihçidir. Metodolojisinin olumlu tarafı şudur; sağlam bilgi ve temel araştırmalar olmadan doğru ve tarafsız bir tarih yazmanın imkansız olduğunu kanıtlar. Bu yaklaşım meşruluğunu, bu eserde kullanılmış olan arşiv belgelerinin tahrip edilmiş olması ile de ayrıca kazanmıştır. Anılan baskın söylemin etkisi altındaki yazar, kitabın ilk sayfalarında „özgürlük mücadelesi“ kavramını evrensel çerçevede, eliştiriye tabi tutmaksızın ve kimin kimden özgür olduğunu tanımlamaksızın kullanır.

Ancak, bu yaklaşım çerçevesinde bile, isyancıların sık sık 'Sırp ordusu' veya 'Sırp askeri' olarak tanımlanması ve ayaklanmanın Osmanlı pespektifinden değerlendirilmesi, 'özgürlük mücadelesi' kavramının koşulsuz kullanımı konusunda okuyucuyu düşünmeye sevk eder.

Söz konusu eser, incelediği konunun daha kapsamlı ve çok yönlü değerlendirilmesine yardımcı olacak ve bugüne kadar yapılmış olan çalışmaların sonuçlarının, bu defa daha bilgili olarak, yeniden gözden geçirilmesine katkı sunacaktır. Kitapta incelenen belgeler ve ortaya konan bilgiler, ulusçu/milliyetçi (Sırp veya Rus-Avusturyalı) ajitasyon ve propaganda faaliyetlerinin, söz konusu ayaklanmayı tetiklemede önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Bu sonuçlar, toplumsal-ekonomik veya ulusal-siyasi nedenleri ön plana çıkaran çalışmaların argümanlarını önemli derecede çürütmektedir.

Yönetime karşı ayaklanan isyancılar ve Osmanlı yönetimine karşı gösterilen direnç, Osmanlı belgelerinde 'kahraman-kahramanlık' şablonuyla resmedilmez. Aksine, direniş ve direnişin liderlerinin asi doğaları içiçe geçmiştir. Kaldı ki, Osmanlı yönetimine karşı olumsuz propaganda yürütenler ve isyanı körükleyenler,  kendi devlet liderlerine veya halklarına karşı başkaldırmış ve sabıkalı kimselerdir.

Hasan Şkapur'un metninde ulusal devlet konseptinin medeni boyutu (öteki'ne karşı sergilenen tavrı mesela) ele alınmasa da, ortaya konan bilgi ve belgeler ışığında, isyancıların (daha iyi bir düzen getirmek isteyen kitlenin) düşmanlarına karşı (ötekilere, Müslümanlara) çok acımasızca ve zalimce muamele ettikleri anlaşılmaktadır. Bu bilgileri bize, ayaklanmaların yaşandığı yerlerdeki şiddet dolu faaliyetler vermektedir. Okuyucu, hakim söylem olan 'Türk zulmü'nü değil, 'isyancı zulmü'nü hissetmektedir.

Şkapur'un kitabında, bir yandan binbir çeşit sorunla başetmeye çalışan Osmanlı Devleti'nin hukuka bağlılık ve tebaasının (özellikle gayrımüslim vatandaşlarının) her türlü zulme karşı korunması konusundaki ısrarlı hassasiyetini okuruz. Hıristiyanların Osmanlı Devleti'ndeki konumlarını ele alan çalışmaların çok yönlü ve objektif karakterlerini sağlamlaştıracak diğer bir unsur ise Avrupa basınınca pompalanan, Hıristiyanların işkenceye tabi tutulduğu yönündeki iddiaları çürütür nitelikteki örneklere Şkapur'un kitabında bolca yer verilmiş olmasıdır.

Osmanlı idaresinden geriye kalan ve Bosna genelindeki ayaklanmalar ile ilgili bilgi veren arşiv belgeleri ışığında Osmanlı perspektifini meşru kılan bu çalışma, bundan önceki (ve şimdiki) Osmanlı'yı ve geniş anlamda Müslüman yönetimini değerlendiren indirgemeci yaklaşımların genel sonuçlarını sorgulamayı başarmıştır. Hasan Şkapur sadece somut hadiseleri ele alan bilgileri kullanmakla kalmamış, önemli geniş hadiseleri ve bu zor dönemdeki siyasi ve toplumsal eğilimleri Osmanlı yönetiminin bakış açışından değerlendirebilmeyi başarmıştır.

Bu bağlamda, tam ve çok yönlü bir ayaklanma tarihi olmamasına rağmen, metnin yazıldığı, yani antiemperyalist (özellikle anti-Türk) söylemin dokunulmaz olduğu ve her iki modele (Doğu-Batı) ait medeniyet değerlerinin karşılaştırılmadan ulus devlet konseptinin destek bulduğu bir dönemde, Şkapur'un eserinin gün ışığına çıkmamış olmasının büyük bir kayıp olduğunu söyleyebiliriz.

Metnin değeri bugün de korunmuştur. Şkapur'un eserinde kullanılmış olan Osmanlı arşiv belgelerinin, Saraybosna Şarkiyat Enstitüsü'nün 1992'de bombalanması ile birlikte yok olması bu gerçeği daha da önemli kılmaktadır.

Kitapta değinilen diğer konulardan bazıları ise şöyledir; halkın düzensiz kuvvetler ile yaşadığı sorunlar ve yetkililerin aldığı bir takım tedbirler karşısındaki hoşnutsuzluğu, askerlerin tedariki sorunu, arazide asayişi sağlama sorunu, ayaklanmanın tarihi arka planı, propaganda ve karşı propaganda, cephedeki durum, Osmanlı yönetimin isyanın bastırılması için yürüttüğü devamlı faaliyetler, kalelerin onarım çalışmaları, ordunun modernizasyonu vb. Kitabın önemli bir bölümünü yazar esirlere karşı muameleye, isyancıların mal varlıklarına, Müslümanlar ile gayrımüslimler arasındaki ilişkilere, Müslümanların Osmanlı yönetimine karşı aldıkları tavırlara ve benzer konulara ayırmış, geniş halk kitlelerin hoşnutsuzluğunu ve yabancı yönetime karşı direnç unsurlarını o dönemdeki baskın söylem çerçevesinde aramıştır.

Bugüne kadar yeterli derecede araştırılmamış bir konu olan ayaklanmaya, onun tarihi arka planına ve bu süreçte Sırbistan, Rusya ve Avusturya-Macaristan'nın rollerine ve bunlara karşı Osmanlı yönetiminin ilişki ve tutumuna ışık tutan bu kitap tarih yazımında önemli bir boşluğu doldurmuştur.

Bu önemli eserin gün yüzüne çıkarılmasına ve nadide tarihi kaynaklar arasında yer bulmasına desteklerini sunan TC. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'na teşekkürü borç biliriz.

Dr. Sedad Bešlija

Dr. Edin Radušić

Dr. Hana Younis

Mr. Kemal Bašić

 

We use cookies to improve our website. Cookies used for the essential operation of this site have already been set. For more information visit our Cookie policy. I accept cookies from this site. Agree